20080409

Stamford Brigde Günlüğü

Maç öncesi Londra

Maç öncesi Trafalgar Square'dan geçerken bir dolu civ civ renginde insan gördüm. Meydanda tezahurat yapıyorlar ve gelen geçene Fenerbahçe marşları söylettirmeye çalışıyorlardı. Komikti biraz. Oradan Huxley ile buluşmak için Covent Garden'da bir restauranta gittim. İçerisi yine civ civ renkli insanlar ile doluydu, dışarıda Fener marşları filan ilginç oluyor.

Biraz fasıl müzikleri eşliğinde rakı içerek Türk kültürü hasretimizi giderdikten sonra Fulham Broadway'e doğru yola çıktık.

Maç öncesi Stamford Bridge

İki Fenerli, iki Galatasaraylı ve bir Bursasporlu olarak istasyona vardığımızda Fenerbahçeliler ve Chelsealiler kardeş kardeş yürüyorlardı dışarıya doğru. Chelsealiler genelde publarda takılırken Fenerbahçeliler genelde sokakta sağa sola bakınarak tezahurat yapıyorlardı. Çok ilginçtir stadın oradaki Brezilya restaurantının önünde zaman geçiriyorlardı, yakınlık hissetmiş olacaklar.

Neyse, tam bizde oraya giderken yanımıza iki tane otobüs yanaştı. Birden kalabalık arttı filan bir baktık Aziz Yıldırım ve yönetim kurulu içinde millet birden manyak oldu, "büyük başkan" filan. Dedik kaçalım yoksa arada ezecekler bizi karşıya geçtik. Bizim karşıya geçmemizi fırsat bilen yönetim kurulu bu sefer de bizim yanımıza doğru ilerlemeye başladı.

Gösteriş ve Budalalık

Garip bir milletiz, gösterişi o kadar seviyoruz ki. Gelen bir kulübün başkanı gören de Başbakan ya da ne bileyim dünyanın en büyük kulübünün başkanı sanar. Öyle bir izdiham oldu ki adamlar yürürken, taraftarlar, basın eziyor birbirini. İnanılmaz meraklıyız bu tip gereksiz atraksiyonlara. Tam bu sırada kalabalığın içinde bebek arabalı bir anne gördük, "bebek var" diye bağırıp duruyordu ama sallayan nerede? İnsanlık namına Çetin abi ile atladık bağırıyoruz "gelmeyin çocuk var" diye ama insanlar manyak olmuş eziyorlar birbirini. O arbedede birkaç yönetim kurulu üyesini ittik filan bebek arabasını ve çocuğu koruyacağız diye, biri çıkıp salakça bir laf der de olay çıkar diye bekledim ama herkes (yönetim kurulu) o kadar zafer kazanmış edası ile yürüyorlardı ki çevrelerine bakma gereği bile hissetmediler. İşimiz gücümüz içi boş gösteriş, yazık...

Head Hunters

Neyse arbedeyi atlatık çocuğu güvenli biçimde caddeye saldıktan sonra tam stadın karşısında polislerin koruduğu bir pub dikkatimi çekti. İçi karanlık in gibi gözküyordu ve deli tezahurat sesi geliyordu. Meraklıyız ya dedim ben şunu içine girip bakıcam. Tam yaklaşıyorum polis kordonuna polis durdurdu, "hangi takım taraftarısın" diye. "Doğuştan Çelsiliyiz abi" muhabbeti çekerek ilk barikatı aştım. Sonra tam kapıda bir kontrol daha şaka gibi. Hatta montumu açtırdılar şansa da mavi beyaz giyinmiştim. Onlar da "kanım mavi beyaz akar abi" edebiyatı çekerek içeri girdim.

İçeri girince tiplerin apaçiliğine ve aşırı kibar !!! konuşmalarına bakınca apaçilerin ocağına düştüğümü anladım. Benim dışımda kalan çoğunluğun % 70'i dazlak, şişko ve dövmeliydi. Ulan hiç bir kritere uymuyorum ama besmele çekerek içeri ilerledim.

Tezahuratlardan birini videoya çekeyim de TD'ye koyarım diyordum başladım kayda. Pat diye biri kafama vurdu haha, ulan noluyoruz derken bir amca "çekme videoya" dedi yarı şaka yarı ciddi olarak. Ben de "ayıp ettin abi çekersem ellerim kırılsın" diyerek mecburen kestim. Bir bira soyledikten sonra tezahuratlar daha bir küfürlü olmaya başladı. Türklere ve İstanbula sağlam kaymaya başladıklarında ise içimden bir ses "Dalyapraklık etme, sen ufak ufak ikile burdan tosunum" dedi. Onu kırmayarak kapıya yöneldim ama tiplerin bakışları filan gayet iyiydi ve dışarı attım kendimi.

Maç zamanı geldi çattı.

Maça girecek arkadaşlarımızı bıraktıktan sonra kaşıntım devam etti stad çevresinde bir pubda maç seyredeyim bari dedim. Köşede Avustralyalı bir puba konuşlanıp maçı beklemeye başladım. Maça dakikalar kala pubun % 70'ini Fenerbahçeliler kapladı Chelsealiler azınlıkta kaldı. Tezahuratlar filan. Sonra köşede konuşlanan 15 -20 tane dazlak abi dikkatimi çekti, pis pis kesip tezahurat yapıyorlardı. Dedim bir atraksiyon olacak stratejik bir yere geçerek izlemeye başladım.

İngiltere filan diye epey bağırdılar, bizimkiler Türkiye filan. Sonra birden Fenerbahçeliler Chelsea diye bağırmaya başladı komikti, tabi bizim apaçiler yanıt vermedi. Tam maçın 10uncu dakikası filan birden 20 tane polis içeri girip bu arkadaşları dışarı çıkardı, pub tam Fenerli yerine dönüştü.

Not: Hatta devre arasında dışarı çıktım girmek isteyine görevli beni almadı mavi beyaz giyiyorum diye. "Chelsealiler karşı puba, burası Fenerbahçelilerin" dedi oldukça komikti.

Maç

Maça dönersek aslında yazacak pek fazla birşey yok. Fenerbahçe'den ciddi bir atak göremedim son 10 ila 15. dakikaya kadar. Hoş Chelsea'de de birşey yoktu ama kendi sahalarını avantajını iyi kullandılar, yatarak kazandılar helal olsun. Üzücü olan kısmı Fenerbahçe'nin hiç bir periyotta başarlı olamamasıydı, İstanbul'daki takım çok daha iyi oynamıştı. Maçtan sonra Chelsealilerle konuştum da onlar da berbat mücadele ettiklerini ama turu atlamayı bildiklerini söylüyorlardı. Fenerbahçe için "bence" kötü bir veda oldu, daha değişik olabilirdi. Ama yine de Fenerbahçe'nin bu noktaya kadar gelmesi de bir başarıdır, bunu göz ardı etmemek gerek.

Fakat oyun namına ben hiçbir şey göremedim son 90 dakikada. Daha agressif bir Fenerbahçe bekliyordum ama demek ki bu kadarmış kapasite.

Maç sonrası

Maç sonrası Türkleri ve Chelsealileri aynı anda saldılar. Chelsea kaybetseydi sanki ufak tefek olaylar çıkardı gibi geldi bana özellikle Fenerlilerin takıldığı (300 kadar) pubun önünden maç sonu binlerce Chelsea taraftarının geçtiğini göze alırsak. Ama onlar mutlu mutlu metroya binerek bizimkiler ile birlikte evlerine döndüler.

Geceyi Fetto, eşi, Huxley, eşi ve sap Marlon olarak içerek tamamladık. Güzel bir gündü.

No comments: