20080618

Milli Maç, Milli Mantık

www.bursasporum.com'da yayınlanan yazı.

--------------

Öncelikle herkese merhabalar.

Uzun seneler görev yaptığım bursasporum.com'a köşe yazarı (aslında köşe yazarı demek yanlış olur, iki yazı yazmak ile olunmuyor ama...) olarak geri dönmek çok gurur verici bir olay. Site yönetimine de bana bu fırsatı verdiği için teşekkür ediyorum, yoğun baskı ve tacizlerimden bıkıp usandıkları ve susmamı sağlamak amacı ile bana bu şansı verdiler. Umarım pişman olmazlar.

Efendim, vakit buldukça farklı görüşler ile karşınıza çıkacağım bu alanda. Olaylara, futbola ve şüphesiz ki Bursaspor'a farklı açılardan bakmaya çalışacağım. Sadece Bursaspor'u değil, içinde bulunduğumuz futbol kültürünü de kendi izlenimlerim ile değerlendirmeye çalışacağım. Amaç farklı açılardan olaya bakmak, değerlendirmek. Sevgili site yönetimi bile zaman zaman yazdıklarıma kızacaktır belki ama hiç bir zaman unutulmamalı ki aykırı ve farklı görüşler yapıcı, nazik,seviyeli (bu önemli bir nokta) olması halinde faydalıdır. Bu yüzden site yönetimi beni atarsa onlara baskı yapmayı ve taciz etmeyi sakın unutmayın.

Dedim ya, farklı konular ile karşınıza çıkmaya çalışacağım. Zaten Bursaspor üzerine bir dolu yazı yazan köşe yazarı düşmanlarım : ) var sitede, eğlenerek düşündürmeye (Cem Yılmaz esprileri gibi oldu) çalışacağım. Hoşunuza gitmeyen konularda lütfen az küfürlü elektronik postalar atmaya özen gösteriniz. Hatta küfürlü olanları bana değil, Sevgili Fatih Öğreten abimize atınız.

Milli Takım, heyecan ve Euro 2008

Milli Takımın (bana göre) beklenmeyen Euro 2008 başarısı üzerine konuşarak başlayalım müsade ederseniz. Başarı diyorum çünkü guruplardan çıkmak şu seviyedeki takımımız için iyi bir başarıdır, zira zorla guruptan çıkmayı başaran İtalya ve gurubun dibine demir atan Fransa'ya bakarsak başarılı olduğumuzu söylemek gerek.

Portekiz maçı malum berbat bir oyun ile kupaya giriş yaptık. Fatih Terim sağolsun mahalle kabadayılığı stili ile basın kuruluşları ile dalaşırken Portekiz yata yata maçı aldı. Her ne kadar basınımız magazin manyağı gibi gereksiz ve insanın midesini bulandırıcı haberler yapsa da, eleştirilere açık olmak lazım. Bizim ülkede zaten kimi eleştirseniz birden o da size karşı atağa geçiyor, aslında vermesi gereken cevap ağız ile değil iş ile olmalı. Ama iş yapmak, ağzına geleni söylemekten daha zor, tercih etmiyorlar. Diğer Avrupa takımlarının teknik direktörlerine baktığımızda bizim Fatih Terim kadar yırtıcısını da göremiyoruz, adamlar işlerini yapmaya çalışıyorlar.

Ha, unutmamak lazım Fatih Terim'in tarzında bir de Chelsea'nın çatlak Portekizli fenomen menajeri Jose Mourinho vardı. Kendisinin İngiltere'nin gereksiz (magazin) gazetesi The Sun ile olan ağzı dalaşları hiç unutulmayacaktır.

İkisine de baktığımızda sıcak memleketin aşırı (!) sıcak insanları olduğunu görüyoruz. Belki de sıcak memleketlerden gelmek beraberinde çene kaslarının güçlenmesini sağlıyor, bilemiyorum. Fakat futbol alanında başarının çene kasları ile yakalanmadığına da eminim.

İsviçre ve Çek Cumhuriyeti maceraları

Macera diyorum çünkü gerçekten büyük maceraydı. Maçtan çok duygu ve düşüncelerden bahsedeceğim. Çikolata ve çakı ülkesi İsviçre'yi pek sevmem. Bize karşı hep bir ırkçı tavır içindedirler. Avrupa'da yaşayan arkadaşlarım benden daha iyi biliyorlardır, zira burada (Londra) bizler onlara göre daha şanslı ve rahatız. Fakat o alınan galibiyetin onlar için ne kadar değerli olduğunu bu sene ilk kez anladım.

Yabancı bir ülkede milli takımının başarısını yaşamak çok değişik bir duygu, zaman zaman abartsakta. Abartsak da diyorum çünkü aldığımız bir galibiyet sonrası da şampiyon olmuş gibi sevinmek bana biraz gereksiz geliyor. Başarıya açız muhabbeti de yapmayacağım zira bu tip yönlendirmelerin gelir seviyesi düşük toplumlara karşı birer afyon olarak kullanıldığını düşünenlerdenim. Çeyrek finallere çıktık ama ekmek İstanbul'da 1 YTl oldu, ne haber?

Değişken fikirli ve gaz bir milletiz. Daha Portekiz maçından sonra "0" puan ile turnuvayı kapatacağımızı söyleyen insanları, İsviçre maçından sonra "Şampiyonnn olacağız ulaynnnnnn" diye bağırırken görmek insanı güldürüyor, ne yapayım. "E iki gün önce fark yiyecektik, şimdi nasıl şampiyon oluyoruz?" diye sormadan edemiyorum. Dedim ya yanar döner milletiz.

Sonrasında harika ve kalp krizi sebebi bir Çek Cumhuriyeti maçımız var tabi. Bu maçtan biraz bahsetmek istiyorum... Özellikle Nihat ve Hamit'ten. Hamit belki güzel oyununu gol ile süsleyemedi ama sahada en çalışkan gol yolunda en harika pasları veren oyuncuydu. O nasıl bir çalışkanlıktır...

Ve Nihat, yalan yok kendisini Beşiktaş'ta oynarken de severdim. Ve 3. gol sonrası Avrupa'da oynayan bir Türk oyuncusunun, Türkiye'de oynayan bir Türk oyuncudan mantık ve doğal olarak teknik açıdan ne kadar farklı olduğunu bir kez daha gördük. Adım gibi eminim, Nihat Türkiye'de oynasaydı o posizyonda kalecinin üstüne gider ya çalım atmaya çalışır ya da üstünden aşırtmayı denerdi.


Çalıştığım yerde eski teknik direktör bir abi var, İngiliz. Beni gördüğü gibi, "o nasıl bir bilek hareketiydi öyle" dedi. Kesinlikle nereye göndermek istediğini bilen, ve hedefi bulan eşsiz bir vuruş. İngiltere ve Avrupa basını Nihat'ın bu öldürücü son darbesini defalarca konuştu, insan gurur duyuyor. Ve biraz da üzülüyor, kendi futbolumuz adına. "Bu adamların bizim ligde böyle oynamasını neden beceremiyoruz?" diye...

Yumurta Kapıya Gelince

İngiliz gazeteleri "Adrenalin isteyen Türkleri izlesin" diye yazılar yazıyorlar. Hayatımız heyecan, adrenalin yahu. Bir işi de normal bir yoldan yapmayı beceremiyoruz, hep bir heyecan bir sürpriz. Hani "yumurta kapıya gelince" derler ya, yaşam felsefemiz bu olmuş. Ama belki de bu mantığımız zaman zaman karşımızdakinin beklemediği bir tepkiye, enerjiye dönüşüyor bu yüzden sonuca (her zaman olmasa da) ulaşabiliyoruz.

Fazla uzattım kısa keseceğim. Çeyrek Final şu seviyedeki futbol takımımız için büyük başarıdır ve Hırvatistan çok da kötü bir kura değildir. Kağıt üstünde onlar favori olsa da futbol bu, ne olacağı belli olmaz. Viyana'yı kuşattık filan gibi ara gazlara gerek yok bence, yoksa hayal kırıklığı yine büyük olur.

Saygılarımla

O. Uygar Turantekin
uturantekin@bursasporum.com


"Bu bölümden ne anladık?" eklentisi;

- Türk futbolcuları doping yerine yumurta kullanıyorlar.

- Fatih Terim'in çenesine bir düzenek kurulsun, enerji üretsin. Ülkenin enerji sorunu çözülür.
- Kızları (göreceli de olsa) çirkin olan ülkelere yeniliyor (Portekiz), güzel olanları yeniyoruz
(İsviçre, Çek). Neden acaba? Hırvat kızları da güzeldir.

- İki maç kazandık, şampiyon gibi sevindik. Ya şampiyon olursak?

- Maçtan sonra Türk bir arkadaşa hüzünlü biçimde elini uzarak "tebrikler" diyen bir Çek gördüm. Bizim elemanın verdiği cevap (türkçe olarak) "nasıl koyduk ama heaaaaa". Sen şu kullarına zeka ver Tanrım.

- Bir İngiliz Gazetesi "Hırvatlar Türk'leri elemek istiyorlarsa 90. dakikada gol atmalılar. Zaman kalırsa Türk'ler bir düzine gol atabilir"

20080602

Boris is a Wanker

Tembelliğime geldi, belki de görebileceğim en eğlenceli partiyi kaçırdım. Malum Boris Johnson Londra Belediye Başkanı olduktan sonra, toplu taşıma araçlarında alkol kullanılmasını yasaklayacağını söylemişti. Geldiği gibi yasakladı da. 1 Haziran itibari ile uygulanmaya başlanacak yasağın gecesi bunu protesto için Circle Line'da bir parti düzenleneceği haberi internete düştü. Ben de Facebook'ta gelen bir davet ile öğrendim. Tembellime geldi, gitmedim yazık oldu...


Borisgiller, Hepimiz Boris gibi sırma saçlıyız ailesi.

Neyse, parti 9 gibi Victoria istasyonundan başlayacak ve gece 12'ye kadar, şehrin ortasında dönüp duran ve daha önce de partilere misafir olmuş Circle Line'da gerçekleşecekti. Bizim elemanlar gidiyordu, bu güzel geceyi yaşama şansı buldular.

Eylem amacına ulaşmış gibi gözüküyor, 17 tutuklu ama 6 istasyon kapalı... Geciken seferler, darmaduman trenler, istasyonlar geiye kalanlar.

Sörkıl laynı yiyen bir arkadaş.

Notting Hill Gate'de resmen mahşet kalabalığı. Ama alışılagelenin aksine homurdanan değil eğlenen bir kalabalık.

Paketlenmiş biçimde vagonlar, ne kadar sıcak olduğunu hayal edemiyorum.

Neyse, partinin seyrinden bir gün sonra haberdar olabildim. Partiye gelenlerden şu V for Vendetta filminde sisteme karşı çıkan abinin taktığı maskeden takmaları isteniyordu. Bir nevi sivil bir başkaldırı mesajı vermek amaçlı. Ama bence çok daha fazlasını verdiler.

Haha, yasağın kurdelası böyle kesilir.


Facebook (ki ben de oradan gördüm)'da partiyi organize eden bankada çalışan abi gece sonrası biraz stress içindeymiş, zira gece sonunda tutuklananlar, trenlerde ve istasyonlarda meydana gelen zarar, seferlerin gecikmesi gibi sonuçlar arkadaşı strese sokmuş biraz. Çocuk ne bilsin Facebook'da böyle bir parti yapalım derken 10.000 kişinin katılacağını. Olay tam olarak Facebook'da mı ateşlendi bilemiyorum ama öyleyse bu çocuğun başı biraz belada... Hoş Space Hijackers'ın da parmağı varmış ama...

Gece sonunda epey bir metro görevlisi de hırpalanmış, kafasında şişe kırılan, treni hareket ettirmiyor diye ayıklanan vs.

BBC'de okuduğum bir analizde, bu ülkenin kendine has bir içki kültürü olduğu ve bunu engellemenin saçmalığından bahsediliyordu bunun yanında kıçı içe içenlerin taşıma araçlarında yarattıkları sorunlar da. Oysa ki Cuma ve Cumartesi Central London'a giderken eğlenceye metroda başlayanların yarattığı güzel ortam da bu vesile ile sekteye uğramış oluyor. Temelde kendilerince haklı ama benim hiç de hoşuma gitmeyen bir karar...



Boris is a wanker, boris is a wanker, la la la la...