20080131

KOP, Liverpool'u satın alıyor?

Malum Endüstriyel Futbol'a İngiliz Kulüplerinin yaptıkları katkılar ortada. Şirketleşme, takımların satılması, gelirlerin arttırılması ve globalleşme. Fakat bu işin liderlerinden Kuzeyli olanların (Liverpool ve Mancherter United) taraftarlarında uzun süredir kazan kaynıyor. En son maçta Liverpool'luların, takımın Amerikalı sahiplerine itafen "Go Home" dediklerini (ama büyük bir hareket değil, fakat bir sinyal gibi) bununla paralel Dubaili Yatırım Firması DIC'e (Dubai International Capital) "Gel bizi kurtar" dediklerini de unutmamak lazım. Ne trajedi, bu ülkenin doğasından geliyor demek ki.


Neyse konumuz gelinen son nokta, daha doğrusu yeni bir gelişme Liverpool Taraftarı Kulübü Satın Almak için ORGANİZE Oluyor.!

100.000 taraftar, taraftar başına £5,000'lık kulup hissesi alarak kulüübün kontrolünü yeniden geri almak için çalışmalara başlamış gelen haberlere göre. Tabi kulübün sahipleri Tım Hicks ve George Gillett satarmı bilinmez.

Olayın arkasında Royan Taylor (Liverpool Üniversitesi'den bir abimiz olmanın yanırısa, Football Industries Group'un başındaki adam ve Futbol Taraftarları Birliği'nin de Başkanı oluyor) ve Phil French bulunuyormuş.

Sonucu ne olur bilinmez fakat mantıklı gibi gözüküyor. Ki bu kadar büyük bir kulübün bu kadar çok ve maddi yardım yapacak kadar çatlak taraftarları olduğunu göz önüne alırsak.

Kaynak: Pitch Invasion

20080125

Timofte !


Bir süredir yazamadım, keşke böyle bir yazı ile dönmeseydim.

Güzel gün, Acı haber !

Aslında gün (dün) ne güzel de başlamıştı. Yıllarımızı "seve seve" verdiğimiz TD ailesinin Londra'daki aile üyeleri olarak (Ben, Fetto, Hcho, Erkut) toplanacaktık yine. Özlemiştik birbirimizi, Bursa'dan yine foruma yazan The Godfather kardeşimiz de bize katılacaktı.

Onu alıp eve gelince, Fetto'dan bir mesaj aldım. Ya da Ömer (Laziale) den tam hatırlamıyorum, orası bulanık. "Timofte" ölmüş diye... Forumda şu başlığı gördüm, bir iki yazı yazılmış. Şaka olmalı, diye salakça sağa sola sormaya başladım. Sonra, şu haberi gördüm.

Ama hala içimde "herkeste olduğu gibi" yok canımlar dolaşıyor. Ölüm şaka gibi bir gerçeklik, ben hala tam algılayamıyorum. Ciddiye tam anlamı ile alamıyorum. Sonra TD'yi yenileyince renklerin komple "yas rengi" siyaha döndüğünü görünce, içime bir acı oturdu. Ama bir şakadan beter bir acı...

Ne yazık ki haber de olanlar da doğruymuş...

Hiç bir zaman görmediğim dostlarım

Sanal da olsa hepimizin uzun yıllarını verdiği o güzel ailenin (TD) bir üyesiydi ölen. Hiç bir zaman tanışmadım, görmedim. Başlıklarda birbirmize karşılıklı yazdıklarımız dışında, birkaç pm o kadar.

Ama bu nasıl garip ve acı bir duygudur ki (belki de güzel) hiç tanımadığım ama karakterini, nasıl biri olduğunu 5 sene içinde iyi bildiğim birininin ölmesi, ailemize veda etmesi o kadar acı geldi ki... Samet ile boş boş baktık birbirmize saatlerce. Telefona sarılıp Erkut Abi'yi aradım, sesi ve morali berbattı. Fetto ile online konuşurken herkesin içinde bir acı bir anlatılmaz tarif.

Ağlayamadım, zira dayım öldüğünde de ağlamamıştım, bihter öldüğünde de. Aptal komedi filmlerindeki acı sahnelerde bile gözüm dolar, ama "ölüm" söz konusu olunca donuklaşıveriyorum. Belki çok ciddi bir "şaka" olduğu için.

Yine de Fetto'ya ısrar ettim buluşalım yalnız kalmayalım diye. Herkesin acıyı yaşama tadı farklı tabiki, ama ben ağlayarak üzülerek hatırlamak taraftarı değilim güzel insanları. Onları hala yaşamdaymış gibi, neşeli olarak anmak, güzel hatırlamak istiyorum siyahlara bürünnek yerine. Bilemiyorum neden.

Şerefine Timofte

Yine de bulutuk üç kişi, uzun ve kafa dağıtıcı bir yürüyüşten sonra Londra'nın en çok anlatılan Celtic pubuna oturduk. Herkes korkarcasına konuyu açmadı, güzel şeylerden konuştuk. Oysa ben Timofte hakkında konuşup onu tanımanın vermiş olduğu mutluluk ile gülmek istedim ama herkes farklı şüphesiz. Gece boyunca kafamdan onu geçirdim, düşündüm.

Onun için kadeh kaldırdım dün gece, ölüme huzur ve neşe ile uğurlamak için onu. Acılar ile değil, güzel anılar ile hatırlamak için onu, bu dünyadan gittiler ama hafızamızdan gitmesinler diye...

Hiç bir zaman görmediğim ailem

Eve geldim, yazılanları okudum. Defalarca birşeyler yazabilmek için uğraştım ama sildim. Yazamadım, olmadı. TD-Gececilere anlamsız bir post atabildim sadece. Sonra ailenin İzmir'deki üyesi WTF'den bir pm. Onda da tanımadığımız ama aslından belki de çok iyi tanımadığımız bir insan için üzülmenin verdiği hayret ve acı. Nasıl da etkilemiş herkesi, nasıl bir aile ise. Onda da buruk cümleler, "böyle mi olmalıydı" sözcükleri. Ve sonrasın da "Seviyorum seni moruk iyi bak kendine üzme bizi böyle..." cümlesi. Onu da hiç tanımıyorum, hiç görmedim ama o da benim gibi ve herkes gibi bu aileye yıllarını harcayan biri... Nasıl karmaşık duygulardır bunlar.

Sonrasında ise Zaza, Msn'den yine aynı duyguları paylaştık. Onun da sesi acı ve üzüntü ile dolu. Temelde hiç tanımadığı biri için, ne ilginçtir değil mi? "Hiç görmediğimiz biri için nasıl da üzülüyoruz be dede, bu internet nasıl birşey" dedi bana, ne kadar da doğru dedi.

Seviyorum bu aileyi, senelerimi harcadığım için de hiç üzülmüyorum. Gerek Bursa'da gerek İstanbul'da ve Türkiye'nin heryerinden çok iyi insanlar ile tanıştım bu aile içinde. Bursa'dan kalkıp Londra'lara geldim burada şimdi zor durumda kaldım mı yardımıma ilk koşan bu aileden tanıdığım üç insan. Birini abim gibi, diğer ikisini kardeşim gibi seviyorum. İlk görüştüğümüz günd bile sanki senelerdir tanışıyormuş gibiydik. Ne kadar gariptir. O kadar çok bunun gibi örnek var ki, şu an ki duygusallık ile atladığım aile üyelerinden özür dilerim.

Yolun açık olsun

Teoman'ı (Timofte) her zaman güzel anılar ile hatırlayacağız. O avatarı futbolcudan daha çok anlam ifade ediyor bizim için. O iyi bir Samsunlu ve Samsunsporluydu. Şehrini seven değerlerine sahip çıkan biriydi. Muhtemelen hiç bir zaman karşılığını tam olarak alamayacaktı ama o sevda onu hiç terk etmeyecekti de...

Samsun şehri için güzel bir örneksin Timofte, nice yenileri gelir umarım senin gibi. Senin gibi birini bilmek güzel, hep hatırlayacağız seni bunu bil. Yaşamını yitirmen bir engel değil.

İyi yolculuklar dostum...

20080117

Yazamadık, pişmanız

Çok iş çok dert. Bir süre yazamadım, 1.5 hafta kadar, ama azimliyiz yazacağız. Yuvaya döndük.

20080109

Fortis Türkiye Kupası: Sarıyer 3 - 2 Bursaspor

Telefonda aldım skoru abimden. İlk başta şaka yapıyor sandım, zira "şaka gibi" bir haberdi. Bursaspor takımının "bu saçma sapan" gidişata rağmen değil 3 yemeyi, yenileceğini bile düşünmüyordum. Sarıyer'e? Yenileceksin? Hem de 3 yiyeceksin? Yok canım.

Velhasıl, bu takım bu kulüp yine bizim düşündüklerimizin tersini yaptı. Bursaspor hakkında ne düşünüyorsam, tersini bahiste oynasam sanırım İngiltere liginden orta seviye bir takımı alabilirdim.

Zaten sene başından beri yönetimsel çalkantılar içinde bir o yana bir bu yana gelip gidiyorsun. Sezonu açan yönetimi ve hocayı şutladın yenilerini getirdin. Mucize yaratacaksın ya o da ayrı. Geçen geldiğimde (Ankaragücü maçı zamanı) heyecan olsun diye Kapalı Kale Arkasına girdim. Hani insanlardaki heyecansızlızlığı yüzlerinden konuşmalarından anlarsınız ya, aynen öyle. Bu yeni gelen yönetim sonrasında da ben insanlarda bir türlü heyecan göremedim. Daha önceki sezonlarda sonuçlara bakmaksızın insanlarda bu olurdu. Ama kiminle konuşsam bu sene hakkında herkes bir bıkkın, herkes bir "aman sen de" halinde doğal olarak. Herkes birşeylere küsmüş, bıkmış. En son örneği Bursaspor - Galatasaray kupa maçı, 5000 kişi. Haha, bu da şaka gibi ama acı bir gerçeği resmediyor.

İşin temeline baktın mı bu adamlar (Yeni yönetim) geldi ama ne yaptılar diye kendime sormaktan alamıyorum. Yaptıkları en iyi şeyin koca Bursa'nın üzerine bıkkınlık, yorgunluk tohumu serpmek olduğu düşüncesindeyim. Bu konuda kendilerini ciddi başarılı buluyorum. Tercih ettikleri Teknik Direktörden tutun da yaptıkları filan bilemiyorum ya, artı çok da etkin ve samimi de bulmuyorum ben. Aralarında samimi arkadaşlar varsa bilemem, benim gözüme ilişmedi. Fakat ben bu adamların Bursasporululuk ruhuna layık olduklarını ve bu ruhu yüceltecek birşeyler yaptıklarını düşünmüyorum. Zaten sen başında facia gibi oluşan "ithal" yönetim sonrası bunların da yönetim kadrosuna bakınca aslında çok da bir değişkilik olmadığını düşünmüştüm.

Kulübe ampül bir girdi, çıkmaz oldu anasını satayım. Ne sağlam ampülmüş be, gire gire ısrarla bize girdi, ne varsa bizde. Çıkarabilene aşkolsun. Ben bu ampül zihniyeti içinde yer alan "ithal" Bursalı ampülcüklerin, Bursaspor aşkına da bir türlü akıl sır erdiremedim ama neyse... Kalın kafam işte. Yazık, damarlarımıza kadar giden "yalancı, samimiyetsiz, riyakar" Türk Siyaset zehirini bu kulübün içine daha da işlettik ya, başımız bir yerlere ermiştir umarım.

Bu berbat gidişe nasıl son verilir bilemiyorum, zaten bana gelene kadar herkes kendi kafasına göre bu konu ile ilgili teoriler üretecek ve diğerlerinin teorilerine bok atacaktır : ) Bu da Bursaspor camiasının artık alışıla geldiğimiz anlaşmaz, uzlaşmaz, herşeyi ben bilirim, diğerleri şöyle böyle yapısına uygun bir sonuç olur. Böyle yapa yapa zaten burnumuz .oktan çıkmıyor ve daha da çıkmayacak.

Kimin ne yaptığı, ne organize ettiği umurumda değil ama (çünkü birlik olunamayacağını ve bu yüzden bir sonuca varılamayacağını düşünene umutsuz tayfadanım) bu kadar kötü giden ve daha da gidecek bir sezonu, bu kadar varlığı belli olmayan bir yönetimi, bu sonuçları, Sarıyer gibi bir takımdan şu posizyonda 3 yiyen bir takımın Süper Lig'de ne amaçla çaba gösterdiğini merak eder oldum ben.

Takımın yeri Süper Lig ama kusura bakmayın sizlerin yeriniz Süper Lig değil, o yüzden siz aşağılara gitmeye hevesliyseniz kendiniz gidin, bu güzelim renkleri ve adı kirletmeyin.

Son olarak da sizin oynadığınız topa kafam girsin.

Saygılarımla...

20080106

Gülden Abla ve 40 Apaçiler

Neden bilmiyorum Gülden Karaböcek'i inanılmaz derecede (aksine Neşe Karaböcek'i hiç) severim. Temel itibari dinlediğim müziğe taban tabana zıt olsa da, seviyorum ne diyeyim. Sesindeki, belki müziğindeki garip etki hoşuma gidiyor. Severek dinliyorum "hala"... Zaten eskiye dönük herşey, her geçen gün daha da güzel geliyor nedense... Bir de "hoşuma ne giderse dinlerim" felsefesi var şüphesiz.

Şimdi aklıma geldi de, zamanında "zamanını hatırlamıyorum" Bursa'nın ilçesi Orhangazi (Ormangazi)nin piskopat köyü Yeniköy'de yaşarken, -ki çocukluğumuzun geçtiği köydür- hiç unutmam, dayım "o zaman genç delikanlı" aşık filan. Murat 131 almışlar, arabada teyp var (büyük bir atraksiyon) evin garajına iner iner müzik dinlerdik. Sanıyorum "tam emin değilim" o zaman Gülden abla rüzgarı var, ya da millet hala dinliyor, deli gibi dinlerdik. Gülden abla manyaklığının bende ve abimde olma sebebinin temelinde bu yatıyor olabilir, irdelemek lazım. Yine de mutluyum.

Zamanında, "zamanını yine hatırlamıyorum" bizim Bursa'daki Köşk Gazinosu'na gelmişti abla, biz zamane hayranları olarak gidelim diye heyecan yaptık. Sonra bir biranın 15 ytl olduğunu ve bizlerin de bira konusunda iradesiz olduğumuzu göz önüne alarak "çok da üzülerek" gidememiştik.

Bu gece yine geldi aklıma ne kadar da güzel söylüyor, dinleyelim lütfen. Not: Yalnız çok saçma sapan sözler var, şimdi uyandım ama hala seviyorum.

Sürünüyorum (her tribün ferdinin en iyi bildiği şarkı)
Dilek Taşı (Editörün yan masadan ikramı)
Kırılsın ellerim (Editörün dayısının oğlunun karşı masa ikramı)
Eğer ağlıyorsam yaşıyorum ben
Sevsen ne olur
Yalan dünya
Kim demiş

Bu da abla hakkında bir web sitesi, http://www.guldenkarabocek.org

20080103

Panini, Meksika 86 ve Ayı Osman

Eve geldiğimde TD'de Vestimo'nun açtığı "Panini 2007/08 CL Albümü" başlığını görünce, uykum filan gitti. Panini ismi ne kadar da tanıdık geliyordu başlığı okumadan.

Sonra detaylara girince eski bir anıyı ve dolayısı ile eski günleri hatırlar oldum güzel oldu.

1986'lı yıllar, Meksika 86 heyecanı var, ortamda... Ben o zaman küçük ilçenin (Bursa - Orhangazi) tek gazete bayinde çalışıyorum (Çoklar). Baba sağolsun, hem ortaokul yazlarını iyi değerlendireyim hem de ailede olmayan ticaret yeteneğini (ki hala kapamadım) öğreneyim diye beni yazları buraya veriyor. Çalışıyor ve ortamı öğreniyoruz. Para da kazanıyoruz. Yanda ilçenin en büyük kırtasiye bayi var (Biltes, Biltek ya da Kolay gibi birşeydi) hastayım orada satılanlara. Haftalık aldım mı dükkandayım cebimde ne var ise veriyorum.

Dükkanın sahibinin oğlu Umut ile konuşuyoruz ateşli olarak. Bir baktım Kocaman A4'den geniş garip birşey. Yeşil beyaz renkler, Mexico 86 diyor üzerinde de pala bıyıklı (aha bu) bir elemanın olduğu albüm. Elemana da Piko diyorduk adını yıllar sonra öğrendik ki adı "Pique"miş.

Yeniköy'den yeni gelmişiz, anlamayız böyle atraksiyonlar, sorduk tabi,

- Bu ne?
- Dünya kupası albümü, etiketleri alıyorsun yapıştırıyorsun ansiklopedi gibi oluyor.
- Vaya anasınııııııı (Birden bana heyecan gelir)

O zaman da konuşuluyor tabi dünya kupası filan. Örümcek gibi gölgesi olan stadyum (Pilot kamera çekerken orta sahada örümceğin yandan yemişi gibi birşey gözükürdü, Wiki bu da Resmi kaynak), neyse biz böyle adlandırırdık bilir bilmez.

Hemen kaptım ve haftalığı bıraktım oraya. Yaz kış bilmiyorum ama aldıktan sonra derdi bitmesi, aha şu lanet etiketleri almak adına çalıştık durduk. Aynı çıkan etiketler, filan. Derdin bitmez. Hatta çok iyi hatırlıyorum, "Abi İtalya çıkmayanını ver"(ne demekse) dediğimi hayal meyal hatırlıyorum. Hatta zarfları (ya da neyse) havaya kaldırır ışıkta bakardık içinde ne var diye...

Neyse albümü iyi kötü adam ettik, dedim ya sanırm orta 2'deyim (ya da orta 1 hatırlamıyorum). Heyecan ile okula götürdüm, millete göstereceğiz ya. Rüzgar yapacağız bak bende ne var hesabı. Ne dersi bilmiyorum ama ders boş, çıkardım çantamdan büyük bir heyecan ile ve el emeği edası ile (ki öyleydi)...

Arkadaşlarıma gösteriyorum, tam o sırada sınıfa din Dersi hocası güzel lakabı ile "Ayı Osman" girdi. Ama adam lakabı gibi ayı gibiydi, ki zaten hafızam kötü duaları ezberleyeniyorum diye (ki gerçekten ezberleyemiyordum, hala öyle) bana "kominist piç" diye bakıyor hoca (bacak kadar veledim ben ne anlarım kominizmden) gıcık oluyor. Gördü elimdeki gavur icadı dalgayı bana bir koydu (bir de sıra koydu) aldı elimden albümü.

Çıktı dışarı ben salak gibiyim, zaten öğretmen çocuğuyuz en sağlam dayağı biz yiyoruz (lanet olsun öğretmen evladı olmak - dayak anlamında)... Peşinden gittim yalvar yakar vermedi... Öğretmenler odasına bırakacağına söyledi, sonra gittim baktım bırakmamış. Günlerce ağladım durdum ama benim el emeği albüm geri gelmedi tabi. Gururdan anaya babaya da söyleyemedik gitti albüm onca emek.

Velhasıl albüm ile tanışmamız (Panini Biraderler) böyle bir hikayeye dayanır. Sonralarında Türkiye Ligi bile çıkmıştı onu da almıştım, sarı kırmızı birşeydi. Ama Mexico 86'nın acısını dindiremedi.

O günden beri hala (bu akşam yine dertlendim aklıma geldi) içim yanar. Salakça ama o günden beri (dandik ve dua ezberleyemeyen hafızamın da etkisi var) din ve din dersleri gibi konuya ciddi derecede gıcığım.

Ama albüm güzel hala yaptıklarını bilmiyordum.

Not: Ayı Osman hoca, albüm hala sende yoktur ama yine de o albüm döne döne senin ....na girsin hocam, zevk verir (kıtır kıtır hesabı).

Gece gece gerildim valla.